• "Sarkisyan Hocalı'da Türk kadının karnını gözümün önünde yardı ..." - Tiflis`te bir Ermeni`nin anlattıkları...(I Bölüm)

Azerbaycanlı yazar Celaleddin Kasımov Tiflis'te bir Ermeni'den duyduklarını kaleme aldı

Ben 2010 yılında Gürcistan'ın başkenti Tiflis şehrinde olurken vaktiyle Karabağ savaşının taraf olmuş bir Ermeni (Ermenistan vatandaşı) ile tesadüfen görüştüm.

Bu Ermeniyle uzun süren konuşmam öyle bir hal aldı ki, o, bana tanıklık ettiği çok değişik olaylar anlattı. Ben bu olguların bazılarını "27 yıldan sonra" (Bakü, "Nurlan", 2013) isimli kitabımda yer alan "Silinmeyen leke" romanımda anlattım. Aşağıda bu olguların bazılarını sizlere anlatacağım ve bu anatacaklarım asla hiçbir abartı olmadan birebir Tiflis`te Ermeni`nin anlattıklarıdır.

***

 

"25 Şubata akşam saat 23:00 sularında Rus askeri birliklerine ait 366. alayla birlikte Ermeniler Hocalı şehri etrafında mevkilerini almağa başladılar. 50'den fazla "Grad" ve "Alazan" füzeleriyle ve tanklarla iki saat durmadan Hocalı`ya ateş ettiler.

Birinci esas darbeyi binbaşı Seyran Ohanyan (2. tabur) indirdi(şuan Ermenistan Savunma Bakanı kendisi). Onlar hemen binbaşı Yevgeni Labovçih`in komutanı olduğu 3. taburu Ballıca köyünde yerleştirdiler. Çanakçı köyünde yerleştirilmiş bölüğün göreviyse savunmayı sağlamaktı.

366. alay tüm gücüyle Hocalı`ya uzaktan ateş ettikten sonra 3 yönden saldırmağa başladılar. Halk kaçıyordu... Herkes bir tarafa kaçarak başının derdine bakmak için uğraşıyordu. Gargar nehri tarafta, “domuz çiftliği” denen yerde sivil halka karşı asıl katliam başladı. Hocalı`dan çıkarken gece saat 4 sularında şehirdeki birkaç barikattan askerlere hala ateş ediyorlardı...”

"Eski savaşçı" olan Ermenilerin Hocalı'da rehin götürdükleri vatandaşlarımızdan birisi Mehmet Nağıyev`in söylediklerine kulak verelim: "Ermeniler bizi kandırarak diyorlardı ki, kim esaretten kurtarmak, yahut değiştirilmek istiyorsa, bizimle gelsin. Böylece Azerbaycanlı esirleri taker teker götürüyorlardı. Sonradan öğrendik ki, meğerse onları ölen Ermeni askerlerinin mezrları üzerine kurban ediyorlarmış.

Bir gün de bir Ermeni rehinelerin bulunduğu yere gelerek 13 kişiyi seçip götürdü ve dedi ki, ormanda benim akrabamı öldürdüler. Bir Ermeni'ye göre 13 Türk`ü öldüreceğim. Sonra anlaşıldı ki, dediği gibi de yapmış - götürdüğü esirlerin hepsinin kafasını kesmişti."

Ermenilerin elinde bulunan Yaşar isimli bir esir anlatıyordu ki, onu çok dövüyorlarmış. Orda ayrıca bir işkence odası vardı, hatta sobanı yakarak esirlerin ellerini oraya basmaları için zorluyorlardı...

Ermeniler içeri girerek kadınlara tecavüz ediyorlardı. Ermenistan'dan göçmen olarak Hocalı'ya yerleşmiş Mehmet adlı bir kişinin oğlu Sohbet Ermeniler`in bu hareketine itiraz etti. Ermeniler herkesin gözü önünde Sohbet`in kafasını kopararak futbol topu gibi birbirlerine pas atıyorlardı. Ermenilerin bu hareketine itiraz eden babası Mehmet dayının da kafasını kopardılar.

Esirlerin başı üzerinden durmadan sağa sola ateş ediyorlardı. Kurşunlar duvara çarparak oradaki taş parçalarını ısıtıyordu. Isınmış taş parçaları da bir tarafından esirlerin üzerine yağıyordu... Esirler imdat diliyor, Allah'a yalvarıyorlardı. Ermeniler de duvarlara durmadan ateş etmeği sürdüyordu. Esirlerin feryadı, yakarışı sanki Ermeniler`in hoşuna gidiyordu. Hatta duvara çarpan mermiler tekrar esirlerin üzerine yağıyordu. Onlar da bundan zevk alıyorlardı."

 

* * *

... Samvelle çok konuştuk. O, bana çokşey anlattlı. Başlattıkları savaşın “kurallarını” gayet iyi biliyordu...

Anlatıyordu ki: "Zori Balayan`ın, Arkadi Gukasyan`ın, Erivan'dan gelmiş Ermeni generallerinin, 366. alayın komutanı Zergugarov`un görüşmesini, onların ne hakkında konuştuklarını biliyor. Zergugarov bu görüşmede Zori Balayan`a Sovyetler Birliğinin, Sovyet ordusunun artık mevcuyt  yoktur, 366. Alay benim kişisel ordumdu. Pulumu verin, Hocalı'yı azerbaycanlılardan təmizləyim. İsterseniz, ta küçük silahlardan tutmuş tanklara, helikopterlere kadar tüm savaş tekniğini, hatta kişisel bilgileri bile size vereyim."

Ve söylediği gibi de oldu!

"25 Şubat 1992 tarihinde 366. alay Hocalı`yı her taraftan kuşattı. Şehrin savunmasına kalkan dört grubun hepsi külüstür av silahlarıyla silahlanmışlardı... Ama 366. alayın tüm topçu tesisleri, «Alazan» tipi füzeleri ve füzesavarları vardı.

... Bilindiği üzere, Karabağ savaşının ideologlarından biri, olayların provakatörü, Ermeniler`in en fazla sevdiği yazar olarak ünlünmiş Zori Balayan "Ruhumuzun canlanması" isimli kitap yayınlamıştı. Balayan "Ruhumuzun canlanması" kitabında Ermeniler`in Hocalı'da yaptığı soykırımı hakkında şunları yazıyordu:

"Hocalı'yı işgal ettiğimizde bir eve girdik. Haçatur isimli bir askerimiz 13 yaşlı bir Türk (Azerbaycan) çocuğunu pencereye çiviledi. Türk çocuğu çok gürültü yapıyordu. Haçatur`a onun sesini kesmesini söyledim. Haçatursa çocuğun annesinin göğsünü kesip çocuğun ağzına verdi. Ben doktor olduğum için üzerimde bulunan tıp bıçağı ile çocuğun başının, göğsünün, karnının derisini soydum. Saate baktım. 13 yaşındaki çocuk 7 dakikadan sonra öldü. Ruhum sevinçle yerinden onyadı. Haçaturla ben çocuğun cesedini param parça ettik, parçaları köpeklere attık ve aynı şeyi daha üç Türk çocuğuna karşı yaptık.

Ben bir Ermeni olarak kendi görevimi yerine getirdim. Bildim ki, her bir Ermeni bizim yaptıklarımızla iftihar edecektir

Bu "ittihamname"yle tanışan sayın bayanlar ve baylar! Zori Balayan terörist, cani ve yaptıklarını kendisi de itiraf ediyor! Bu soruyu hakkı tanıyan herkese soruyorum: uluslararası alem neden bu duruma hiç aldırmıyor? Neden geçen yüzyılda faşist Almanyası'nda, daha sonra Bosna, Sırbistan ve başka yerlerde insanlara karşı acımasız cinayetleri gerçekleştiren veya organize edenler gibi o da yargılanmıyor? Bu "doktor-yazar" her iki mesleğin estetiğine, felsefesine karşı çıkarak, kendi alanına, mesleğine ihanet ederek Karabağ'da sivil halka karşı ne kadar terörleri organize etti...

... Azerbaycan devleti İnterpol aracılığıyla Zori Balayan için terrorist olarak arama emir çıkardı. Ermeniler bu işe siyasal nedenler getirerek herkesi inandırdılar ki, bu, "siyasal terör"dur... Ve Zori Balayan özgürlüğüne kavuştu.

... Işkenceleri kitabında yazan bir terrorist başı için başka daha ne delil gerekiyordu ki?!

 

* * *

Samvel benimle Tiflis'teki konuşmasında daha vahim bir olguyu da açıkladı, Ermenistanın şuanki mevcut Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan Hocalı soykırımında bizzat kendisi insanlara karşı acımasız davranıyordu. O, bir olayın canlı tanığı olduğunu söyledi: "Soykırımın üçüncü günü ormanda Ermeniler Hocalı`dan sağ salim çıksa da gitmeye yer bulmayan birkaç azerbaycanlıya rastlamıştı. Genelde ihtiyar, kadın ve çocuklardan oluşan bu toplulukta artık can çekişenler, donup kalanlar ve yaralılar vardı. Onlar bizi görünce yalvardılar, “bizi öldürmeyin” diye. Biz de dedik ki, “takılarınızı, paralaınızı verirseniz, size dokunmayacağız.” Kadınlardan birisi “neyimiz varsa, hepsi sizin olsun.” – dedi. Bizse burda olanlar zaten bizim, Hocalı'da ne sakladıysanız onların yerini söyleyin, sizi oradan Ağdam`a kendimiz  yolcu edeceğiz. Balayan olanları izliyordu. Rehineler ellerine ne varsa bize vereceklerini söylediler, takı, banka kartları, Rus pasaportları - neleri varsa toplayıp verdiler. Biz hepsini kurşuna dizelim diye kenara çekildik. O sırada Sarkisyan yaklaştı bize, ne yani, onların üzerlerini tek tek kontrol ettiniz mi? Bak, mesela, o kadının kulağında küpelerin izi hala duruyor. Yutmuş galiba. Emr verildi, kadının kollarını kavradık. Biz kadının ellerini tuttuk, zaten karşı da çıkmadı, o halde de değildi. Kendisi kadının karnını yardı, elini içeriye daldırıp küpeleri ve yüzüğü çıkardı. Sonra tüfeği alıp rehineleri kurşuna dizdi.

Onun üzerinde askeri palto vardı. O kadar zayıftı ki, askeri paltonun yaxası omuzlarından sarkıyordu. Gözünde gözlük vardı. Siyah, uzun saçları vardı.

Elinin kanını üstüne silip topladıklarımızı istedi bizden. Sonra topladıklarımızı arabaya fırlatıp çekti gitti. Hatırlıyorum, arabasının plakası NK 0001 idi."


Yazar Celalettin Kasınmov/Karabakh.Today