"Herkesi gömmeye yetişemiyorduk..." - Sürgün tanığı
Usniye Aliyeva 1938 yılında Sak Bölgesi Büyük-Aktaçi köyünde doğdu. Beş kız kardeştiler, en küçüğü Özbekistan’a geldikten sonra henüz iki yaşındayken hastalık sonucu hayatını kaybetti.
Annesi evlenmeden önce Kezlev’de yaşıyordu. Evleri hala orada duruyor.
Usniye Aliyeva tüm hayatını zor şartlarda çalışarak geçirdi. Otuz yıl Çirçik Metalurji Fabrikasında çalıştı. Çıraktan başlayarak önce usta sonra da müdür yardımcısı oldu. Usniye Hanımın çok aktif bir hayatı vardı. 1991 yılında Kırım’a döndükten sonra ev satın alarak hükümetle ikamet kaydı için mücadele etti. Altı ay bekledikten sonra tüm ailesi yanına taşınabildi.
Usniye Hanım haytınızı değiştiren o gün hakkında neler hatırladığınızı anlatabilir misiniz?
Tüm bunlar 1944’te oluyordu. Babamı askere almışlardı, biz annemle kalmıştık. Beş kardeştik. Ben o zaman 6 yaşındaydım. En büyük ablam 18, ikinci ablam 14, küçük kız kardeşim de yaklaşık bir buçuk yaşındaydı.
18 Mayıs 1944 tarihini çok iyi hatırlamıyorum, herkes ağlıyorudu, huzursuzdu. Küçük kız kardeşim çok hastaydı, bu yüzden annem bir türlü toparlanamıyordu.
Ailemize toplanmak için on-on beş dakika verilmişti. Bizim ailemizi evden süren asker iyi bir insandı, çoğunlukla küçük olduğumuzu görmüştü ve bir türlü toparlayamayan anneme acımıştı. Yanına gelip, “Çok uzun yol gideceksiniz. Yanınıza un alın” demişti. Annem şaşırmıştı ve bir torba bile bulamamıştı. O zaman askerin kendisi kilere giderek torba bulup içine un koymuştu. Ablalarım benden daha büyüktü. Onlar yanlarına dikme makinesini, başörtülerini ve montları almıştı.
Tren gürültüsü ve küçük pencere
Bizim vagonumuzda herkes ortaya tüm eşyaları koyuyordu. Sonra trende gittiğimiz hatırlıyorum. Tren gürültüsünü. Ani frenleri, tres sesi, gürültüyü hatırlıyorum. Tüm ailem ikinci vagona yetleşmişti. Küçük bir pencere vardı, oradan dışarısını görmeye çalışıyordum. Bu anı çok iyi hafızamda kazındı.
Yolda kaç gün geçirdiniz?
Bunu hatırlamıyorum, ama annem bir aya yakın bir zamanı yolda geçirdiğimizi söylemişti. Haziran'da gelmiştik, dışarıda hava artık sıcaktı. Haritada “Açlık Bozkırı” (Golodnya Step) işaretini görmüştük. Orası Özbekistan’ın bir çölüydü. Orada bizi barakalara yerleştirmişlerdi. Bir barakada yaklaşık iki-üç aile kalıyordu. Kapı, pencere yoktu. Yerlerde toprak vardı çok soğuktu. Isınmak için getirdiğimiz tüm eşyalarımızı yere sermiştik.
Yaklaşık olarak geldiğimizden bir ay sonra benim küçük kardeşim Meva hayatını kaybetti. O yol boyunca hastaydı. Barakalarda kanalizasyon yoktu, içme suyu da yoktu. Dışarıda bahçede sadece bir çukur, içinde de yeşil bir pis su vardı, etrafında sinekler uçuyordu.
İnsanlar suyu kaynatmayı akıl edemediler. Sonradan çoğu dizanteri ve sırtma hastası olmuştu. Birçok kişi ölüyordu. İnsanları gömmeye yetişemiyorduk, çok korkunç bir görüntüydü.
Bizim akrabalarımızdan annemin kız kardeşi ölmüştü, babamın da kız kardeşi.
Babanız o sırada sizin yanınızda mıydı?
Hayır o Saratov’daydı. 1945’te vefat etmişti.
Sonra neler olmuştu?
Giysimiz yoktu, yemeğimiz de. Hatırlıyorum benim paraşütten yapılmış bir elbisem vardı. Su ve yemek eksikliğinden karnım şişiyordu. Karnım çok büyüktü.
İnsanlar kaçmaya çalışıyorlar mıydı?
Evet. Büyük ablam izin olmadan Çirçik’e gitmişti. Özbekistan’ın Taşkent Bölgesinde bulunan bir şehir. O zamanlar bir kilometre bile olsa hiçbir yere ayrılamıyordun. Büyükler ve reşit olanlar her ay idareye gidip imza atıyorlardı. Bir zamandan sonra idare ablamın imza atmadığını fark etti. Annemi idaredeki bir odaya kapatıyorlardı. Zorla ondan ablamın nereye gittiğini öğrenmeye çalışıyorlardı. Tabi ki o hiçbir şey anlatmadı. Geceleri annemi çocukların yanına gönderiyorlardı.
Ailece kaçış
Bir keresinde annem biriyle bizi Bayautı’dan Çirçik’e götürsün diye anlaşmıştı, para vermişti. Kaç gün yoldaydık hatırlamıyordum. Gündüzleri kamyonun arkasında örtünün altında yatıyorduk. Geceleri bizi açıyorlardı. Gizli kaçıyorduk. Yaklaşık yirmi dört saat gitmiştik.
Biraz da olsa paramız olsun diye dikiş makinemizi ve değeri olan herşeyi satmıştık. Montlarımızı, sıcak giysilerimizi, başörtülerimizi ilk sene içinde yiyecek için değiştirmiştik.
Çirçik’te kalan ailemizi akrabalarımız yanında yerleşti. Orada Asiye’yi ablamı iki ay hapise atmışlardı. İzinsiz çıkış yaptığı için, ama sonra serbest bıraktılar. Ablam postada postacı olarak çalışmaya başlamıştı. Posta ofisinin müdürü çok iyi bir insandı, onun subay eşi Almanya’dan döndüğü zaman, onlar başka daireye taşınmışlardı. Eski odalarını bize bırakmışlardı. Böylece orada yaşamaya başladık.