Ermeni Soykırım İddialarına ilişkin politikamız ne olmalı?
Batı Kafkaslar`da barış sağlanamamıştır. Bu bölgede kalıcı barışı isteyen ve istemesi gereken ülkelerin başında Azerbaycan ve Türkiye gelmektedir. Barışın en temel dayanağı, çözümü gereken sorunların ivedi olarak barışçıl yoldan giderilmesidir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında sürmekte olan gerginlik, her an yeniden bir çatışma ortamına dönüşecek tehlikeleri içermektedir.
Türkiye ve Azerbaycanlı İki kardeş ülke insanları olarak bizler, ülkelerimizin Ermenistan`la her alanda iyi komşuluk ilişkileri içinde olmasını elbette istiyoruz ve istemeliyiz de. Ancak bu bölgede, barışın ve iyi komşuluk ilişkilerinin kalıcı biçimde sağlanabilmesi için, aşağıda özetleyeceğimiz, son derece doğal olan uluslararası hukuk koşullarının Ermenistan tarafından benimsemesi ve kabul edilmesi gerekmektedir.
Ermenistan, kendi kontrolünde kalan ağır Sovyet silahları ve Rus askerlerinin de yardımıyla, Dağlık Karabağı ve çevresindeki eyaletleri 1992-1994 yıllarında işgal etmiştir. Bu savaşta 20.000'in üzerinde insan ölmüş ve bir-milyona yakın Azerbaycanlı işgal edilen topraklardan, evini barkını, malını mülkünü bırakarak Bakü ve çevresine kaçmak zorunda kalmıştır. Azerbaycan topraklarının beşte biri günümüze değin Ermenistan'ın işgali altındadır.
Ermeni Diasporasının ve Ermenistan`ın özellikle son yıllarda "sözde soykırımla“ ilgili olarak bir çok ülkede yoğunlaşan çabasının önemli bir nedeni vardır.
- Ermeni Diasporası ve lobisi, Azerbaycan topraklarının işgalini, Dağlık Karabağ sorununu ve Hocalı katliamını unutturmak için, sürekli olarak 1915 olaylarını gündeme taşımaktadır. Böylece 27 yıl önce işgal edilen Azerbaycan topraklarını, bir-milyona yakın, evinden barkından kovulan Azeri Türkünün büyük dramını unutturmak ve gündem dışı tutmak istemektedir.
- 25-26 Şubat 1992'deki bu işgal esnasında Hocalı kasabası tanklarla yerle bir edilmiş, çoğu kadın ve çocuk 613 kadar Azeri Türkü katledilmiştir. Silahsız kadın, çocuk ve yaşlılara yapılan bu insanlık dışı, hunharca yapılan Hocalı katliamının unutulması asla mümkün değildir.
İşte Ermeni lobisinin ve Ermenistan'ın, 104. yılına girdiğimiz sözde soykırım iddiaları üzerinde, bu yoğunlukla durulmasının en önemli nedeni, Dünya Kamuoyunun dikkatlerini, Azerbaycan topraklarını işgali ve Hocalı katliamından uzaklaştırıp, 104 yıl önceki tehcir olaylarına yoğunlaştırmaktır.
Bizler ısrarla ve kararlılıkla Hocalı katliamını ve Azerbaycan topraklarının işgalini Dünya Kamuoyunun gündemine taşımalıyız.
Ermenistan uluslararası kararlara uymayan işgalci bir devlettir
Ermenistan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunun 1993 yılı Nisan, Haziran, Ekim, Kasım aylarında aldığı kararların aksine, Azerbaycan Toprakları ve Dağlık Karabağ işgalini sürdürmektedir. Ayrıca:
1996 yılında Avrupa Güvenliği ve İş birliği Lizbon zirve toplantısında,
2005 yılında Avrupa Konseyi tarafından alınan kararda,
2006 yılında ABD ve Almanya dışişleri bakanlığı açıklamalarında,
2006 yılında Riga NATO zirve toplantısında,
2009 yılında benim de girişimlerimle Almanya Parlamentosu kararında,
2010 yılı Avrupa Parlamentosu kararında,
2013 yılı Chicago NATO zirve toplantısında ve
2013 yılı Avrupa Parlamentosu kararında,
Azerbaycan toprak bütünlüğüne vurgu yapılarak, Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi istenmektedir. Ermenistan tüm bu uluslararası kuruluşların kararlarını hiçe sayarak, Azerbaycan topraklarının beşte birinin işgalini sürdürmektedir.
Malta sürgünü ve duruşması, AIHM kararları önemlidir!
Birinci Dünya Savaşında yenik düşen Osmanlı Devletinde, İşgalci güç olan İngiltere, 3 Ocak 1919 tarihinden 10 Ağustos 1921 tarihine değin, “Savaş esirlerine kötü muamele ve Ermeni katliamı” iddiasıyla, 147 Osmanlı üst düzey yetkilisini, Malta’ya götürmüş, yargılamak ve cezalandırmak için çok yönlü büyük bir çaba harcamıştır.
Osmanlı Devleti’nin tüm arşivlerini, hem de sıcağı sıcağına ellerinde bulunduran, kendi arşivlerini ve hatta ABD arşiv materyalini araştıran İngiliz Kraliyet Başsavcılığı, “Eldeki Belge ve bilgilerin suçlamalar için hukuk mahkemesinde kanıt değeri taşımayacağını, dolayısıyla kimsenin bir hukuk mahkemesi önünde cezalandırılmasının mümkün olamayacağı” kararına varır.
29 aylık tutukluluktan sonra Malta’ya götürülen, daha çok İttihat ve Terakki Cemiyeti yetkilileri, İstanbul'a geri getirilirler. Malta Kararı, 1915 tehcir olayının, bir soykırım olmadığının en açık ve hiç kimsenin inkâr edemeyeceği çok önemli kanıtıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2. Dairesinin Perinçek-İsviçre Davasındaki 17 Aralık 2013 tarihli kararında “Tarihsel araştırmalar, doğaları gereği tartışmaya açıktır ve nihai sonuçlara veya nesnel ve mutlak hakikat iddialarına imkân vermezler” demektedir. AİHM Büyük Dairesinin 15 Ekim 2015 günlü Perinçek kararına göre: Soykırım hükmünde bulunmaya veya suçunun varlığına, herhangi bir parlamento, hükümet, belediye, üniversite, akademik kurum veya dernek yetkili değildir. BM 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne göre, sadece suçun işlendiği ülkenin mahkemesi veya yetkili Uluslararası Ceza Mahkemesi, soykırım suçunun işlendiğine karar verebilir. Ayrıca 1951'de yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Soykırım Anlaşmasının, geriye dönüşlü olarak uygulanamayacağına da AIHM vurgu yapmaktadır.
Ortak bir tarihçiler komisyonu kurulma önerisi
1915 olaylarının, tüm arşivler ışığında ortak bir tarihçiler komisyonu tarafından incelenmesi fikrini ben 2001 yılında kamuoyuyla paylaştım. Türkiye Cumhurbaşkanı sayın Sezer'e bu önerimi 2001 Almanya ziyaretindeki görüşmemizde yazılı olarak şahsen ilettim.
Türkiye'de ortak bir tarihçiler kurulması önerisini gündemine alarak 10 Nisan 2005 tarihinde, Başbakan Erdoğan tarafından, Ana muhalefet Partisi Başkanı Deniz Baykal’ın da onayıyla, Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan`a yazılı olarak iletmiştir. Ermenistan, Türkiye’nin eşit sayıda tarihçilerden oluşacak ortak bir Tarihçiler komisyonu kurulsun, tüm arşivler araştırılsın ve varılan sonuca herkes uysun önerisine yanaşmadığından, Türkiye’nin bu önerisine yanıt gelmemiştir.
Çünkü Ermenistan ve Ermeni lobisi, konunun araştırılmasını ve gerçeklerin ortaya çıkmasını istememektedir. Ermeni Diasporası bu soykırım iddialarını, tartışmaya asla yanaşmamakta ve bu iddialarının tek gerçek olarak kabul edilmesini, dayatmacı bir strateji ve zihniyetle sürdürmektedir.
Neden mi? Çünkü Ermenistan’ın yanlış, sahte iddia ve belgelerle Dünya Kamuoyuna 104 yıldır, hem de büyük bir başarıyla, anlattığı ve bazı ülkelere de kabul ettirdiği “sözde soykırım” iddialarının, böyle bir araştırma sonunda gerçek olmadığı kanıtlanacaktır da ondan.
Bu konuda Türkiye ve Azerbaycan devletleri ile Sivil Toplum Kuruluşları olarak da bizler ne yapmalıyız!
- Malta Duruşmasını ve AIHM üst mahkeme kararını, Dünya Kamuoyuna taşımalıyız.
- Ortak bir tarihçiler komisyonu önerimizi, Dünya Kamuoyu gündemine sürekli olarak taşımalı ve işlemeliyiz.
- Üniversitelerde, Doktora çalışmalarıyla Türkiye, Almanya, Fransa, İngiltere, ABD arşivleri, örneğin Rus ve Sovyet arşivleri Dr. Mehmet Perinçek ve Prof. Dr. Musa Qasımlı tarafından tarandığı gibi, araştırılmalı ve birkaç dilde yayınlanmalıdır.
- Sözde Ermeni Soykırımını kabul eden ülkelere, onların anlayacağı biçimde ve dilden yanıt verilmelidir. Başta, ABD, Fransa, Belçika, Hollanda gibi ülkelerin yaptıkları, gerçek soykırım olayları, bilimsel çalışmalarla kanıtlanmalıdır. Bu konularda yazılı ve görsel yayınlar yapılmalı ve konferanslar düzenlenmelidir.
- Ermenistan tarafından gasp edilen Azerbaycan toprak sorunu, bir milyona yakın göçmen konusu ve Hocalı faciası, sürekli olarak ve kararlılıkla gündemde tutulmalıdır ve Dünya Kamuoyuna taşınmalıdır.
- Batı Avrupa ülkelerinde ve ABD'de bulunan Türkiye ve Azerbaycan Türkleri sivil toplum kuruluşlarının, bu konularla sürekli ilgilenmelerini sağlayacak bir örgütlenme ağı kurulmalıdır. Türkiye ve Azerbaycan bu örgütler tarafından yapılacak çalışmalara maddi ve manevi destek sağlamalıdır.
Prof. Dr. Hakkı Keskin Berlin, 26.2.2019
Karabakh Today